Bayındır - Dayıoğlu
“Yoldaş seni anacağız,
Her doğan gün anacağız…”
İbrahim yoldaşın aramızdan ayrılışı üç yılı doldurdu. Onun sıcaklığını hâlâ içimizde taşırken yokluğuna alışmak zorunda kalmak büyük acı.
İlkerlerin, Yüksellerin ve Ömürlerin ardından Müntecep, Nebil ve Hanna yoldaşlarımız başta olmak üzere onlarca yoldaşımız bu onurlu mücadelede aramızdan ayrıldı. Onların kaybına da çok üzüldük.
Ancak, İbo giderken ondan önce gidenlerin bizlere bıraktığı enerjiyi yüze, bine katlamıştı sanki. O, devrim mücadelesinde kaybettiği yoldaşlarıyla gönül bağını hiç koparmadan bizim yaşamımıza girmiş, içimize sızmıştı. Her konuşmasında geçmişin muhasebesini yapar, bu davaya ihanet edenlerle hesaplaşırken, değer verdiği yoldaşları da özlemle anardı.
İbrahim Yoldaşımız insan yürekliydi, özlü dopdolu, baş eğmeyen onurlu bir ömür yaşadı. O şimdi sonsuza kadar huzur içinde dinleneceği ata topraklarında. İbrahim yoldaşımız şimdi ebedi mekânında.
Doğduğu topraklara gönderdiğimiz İbo yoldaş, ilklerin örgütü Acilcilerin öncülerindendi. Cesur, kararlı, sevecen, yardımsever, direnişçi kuşağın örnek insanlarındandı.
İbrahim bizi bırakıp giderken, yürüdüğü yolun yoldaşları olan bizlere büyük sorumluluklar yükledi. Onun yoldaşları olarak üstümüze düşeni yerine getireceğimizin bilinmesini isteriz. İbo’nun yoldaşları olarak onu uğurladığımız andan itibaren bu sorumluluğun bilinciyle hemen toplandık ve bir çalışma programını yaparak, İbo yoldaşın yarım bıraktıklarını tamamlamak için görev bölümü yaptık.
İbrahim yoldaş yaşamı boyunca düşündüğü gibi yaşadı. Devrimciliğin yaşam biçimi olduğunu bilenlerdendi. Bundan dolayı her gerçek devrimci gibi yaşamı yaşanır kılma mücadelesiyle, insani ve paylaşımcı bir düzende özgür yaşama düşüncesini hep diri tuttu.
İbo yoldaş, iyi doğru güzel olan ne varsa onların hepsini kendinde sentezlemiş ender insanlardan biriydi. Hiçbir zaman yaptıklarıyla yetinmedi. Hep daha iyisini yapmaya çabaladı ve kendini sürekli yeniledi. Bundan dolayıdır ki, sözü ve özü örtüşen bir birey olarak yaşadı. Her zaman örgütlü yaşama inandı ve gereklerini yerine getirmek için çok çaba sarf etti. Kısacası, örnek insan olmayı en çok hak edenlerimizdendi.
İbrahim yoldaş, yaşama veda ederken bile yoldaşlarını düşündü. Her gün geç kalmışlığın telaşıyla söylemek istediklerini aktarmak için çırpındı durdu. Ciğerlerinin hastalığa direncini yitirmesine rağmen o yoldaşlarıyla konuşmakta hep ısrar etti.
İbo yoldaş aramızdaki en paylaşımcı yoldaştı diyebiliriz. Ölüm döşeğinde bile bu özelliğini korudu.
İbrahim yoldaş 10 yılı aşkın zindan yaşamından sonra 29 yıl sürgün yaşayıp kendini, ideallerini, amaçlarını korumasını bilen bir yoldaşımızdı. İbo yoldaş erdemliydi. Paylaşımcılığı şekilsel değil, özlüydü. Gerek ülkede, gerek Avrupa’da hangi yoldaşının sorunu varsa o sorunu çözmeyi kendine görev sayardı.
İbrahim yoldaş sözüne sadık, sözü ve eyleminin arkasında duran bir yoldaşımızdı. O, sözün ve eylemin insanın aynası olduğunu bilenlerdendi. Bu yüzden de sözünde durmayı bir ilke edinmişti.
O, devrimci olmanın aynı zamanda fedakarlık olduğunu bilenlerdendi. İbo olmak, önce başkaları olmak, sonra kendisi olmak demektir.
Bu günün kapitalist sisteminde; devrimciliğin sistemin özüne yani bir bütün olarak kapitalizme karşı olmak olduğunu bilen bir insandı. Bu nedenle o hep retçi olarak yaşadı. Zulmün olduğu yerde mazlumun yanında oldu. Bir Türkiyeli devrimci olarak zulme uğrayan Kürt halkının yanı sıra bütün ötekileştirilenlerin mücadelesini destekledi. Kürdistan Özgürlük Hareketini ikircimsiz destekledi.
Ölüm döşeğinde yoldaşlarıyla vedalaşırken şöyle diyordu; “Ben insanlara çok güvendim, onları çok sevdim ve herkesi kendim gibi bildim. Elbette ben de her insan gibi hata yaptım. Ancak bilerek ve isteyerek kimseye kötülük yapmadım. Tüm yoldaşlarımı ve insan olan herkesi çok sevdim.”
Eğer bu bir kusursa, İbrahim’in en büyük kusuru, insanları çok sevmesi ve çok güvenmesiydi.
İbrahim yoldaş, yaşamının son saatlerine kadar her zamanki esprili tavrı ve ışıl ışıl gülen gözbebeklerindeki umut ışıklarını hiçbir zaman eksik etmedi. Son ana kadar bizlere moral verdi. Son saatlerine kadar Türkiye’de ve dünyada neler oluyor diye sordu ve öğrenmek istedi.
Çok boyutlu, çok yönlü, güler yüzlü, hep iyimser sevgili yoldaşımız artık bizlerle değil. Onu Mahir’lerin, Deniz’lerin, Kaypakkaya’ların İlker Akman’ların, Hasan Basri’lerin, Nebil Rahuma’ların, Mazlumların, Zilanların, Sakinelerin, yanına uğurladık.
Güle güle sevgili İbo’muz.
Güle güle sevgili yoldaşımız.
Güle güle güzel İnsan.
Rahat uyu.
Seni hiç unutmayacağız. Sen her zaman bizimlesin.
Seni, yüreklerimizin sımsıcak köşesinde sevgiyle anacağız...
GÜLE GÜLE ACILAR ÜLKESİNİN GÜL YÜZLÜ ŞAİRİ…
“Anam öldüğünde ben yoktum
sürgündüm.
Akdeniz’in öte yakasında
uyku tutmayan gecelerimin koyu karanlığında
uzun uzun bakardım
beri yana ülkeme.
çok yaşlı sayılmazdı anam
güzeldi
kederliydi
gülmezdi.
anam ölmeden önce
dört oğlan dört kız doğurmuştu yetişkin.
kızları gülbeyazdı
şirin mi şirin.
pamuk yüzlüydü meyse'si
en büyükleri ismet en küçükleri hasan'dı
en çokta abuzeri severdi
- babasının adıydı-
sondan bir önceki oğluydum anamın.
Yaşlı bir kaçakçıyla
terk etmiştim ülkemi
gözüm arkada
gözüm yoldaşlarımda
gözüm anam’ da kalmıştı.
anam ölmeden önce
hapistim
Isparta
Amasya
Eskişehir’de yiğit yoldaşlarım vardı hapiste
-korkak olanları vardı-
yüreğimde özlem vardı
dağ gibi
yüreğimde hasret vardı
dopdolu. her gece bir tutam yıldız toplardım anama
vermek isterdim
veremezdim.
sırılsıklam uyanırdım
bir tek anamı özlerdim
-bir de karımı-
anam ölmeden önce
hapistim.
Selimiye
Sultanahmet
metriste. acı tatlı günler gördüm hapiste
açlığa yattığım günler oldu
haftalar aylar oldu.
leş gibi nefesim kokardı
- açlıktan ölür gibi olurdum-
gözüm kararır
-dizlerim tutmaz olurdu-
don-gömlek dolaşırdım hapiste
yazları serin olsa da
kışları yaman olurdu hapislik.
öksüz bir kedi yavrusu misali
tortop olur uyurdum
- üşürdüm geceleri- nizam-intizam diye inat ettiler
hapiste
hazır ol'da tekmil..!
tek sıra sayımda ısrar ettiler
sıra dayakları toplu dayaklar gördüm ben.
sağmalcılar
Çanakkale
Bartın’da.
döşüme vurdular
hapiste
sırtımda potin izleri
başımda odun kırdılar
gözlerimin önünde yıldızlar raks ederdi habire.
ne zaman insaf etseler
biraz dikkat...!
-beyin kanaması olabilir- derlerdi
başımda bekleyen nöbetçiler görürdüm.
çayıma tükürdüler hapiste
çorbama işeyen onbaşılar
çavuşlar, yüzbaşılar gördüm ben.
Hasdal
Kartal
Davut Paşa’da
-ne zulümler gördüm ben-
hepsi bir yana
ille de dostluğu dayanışmayı gördüm
hapiste.
anam ölmeden önce
dokuz yıllık acılarla işkenceler getirmiştim armağan
toprağa kapanıpda dört büklüm olduğunda
şükürler olsun allahıma
gördüm ya dediğinde
ilk kez sarıldığımı hatırlarım anama
anam öldüğünde ben yoktum
Ulaş’tan aldım haberi
-ebem öldü dedemin selamı var-
dediğinde oğlumun
sürgündüm.
Akdeniz’in öte yakasında
yalnızdım
anasızdım...”
İbrahim YALÇIN
(Eylül Portreleri adlı şiir kitabından)