« Delikanlı bir çocuktu / Saçları kıvırcıktı / Gözleri ışıl ışıl gülerdi / Bıçkındı çalışkandı / Aşıktı sırılsıklam // Ölesiye sevdalı / Kurtuluşa tutkundu / Sözünden asla caymazdı / Sonsuzluğa gittiğinde / Paris’te sürgündü » İbrahim Yalçın

İBRAHİM YALÇIN'IN ARDINDAN

Züber Yıldız


İbrahim Yalçın’ın arkasından yazı yazmayı düşünmemiştim. Bizden bu kadar erken ayrılabileceğini düşünmediğim gibi. Ölümünü kabullenmekte zorlandığım ender yoldaşlardan biri olan İbrahim hakkında yazmanın benim için çok zor olduğunu ve yazacaklarımın onu anlatmaya yetmeyeceğini biliyorum. Tüm bu zorluklara rağmen onunla ortak mücadele geçmişimize bağlılık temelinde bir şeyler yazmak zorundayım.

26 Ocak 1976’da İlker Akman ve yoldaşlarının Malatya Beylerdere’sinde katledilmelerinden sonra örgütü varlığını anladım. 1977 Ağustos darbesi ile de örgütün merkezi kadrolarını gıyabında tanıdım. İbrahim Yalçın’ı da 1977 Ağustos operasyonunda alınan darbe sonrasında basındaki yansımalarından tanıdım. Basının gündemine giren bu kadroları tek tek merak eder ve mensubu oldukları örgüte sempati duyardım.  Ne var ki onlarla ilişki kurmak da o kadar kolay değildi. Bu sempati, Türkiye Devriminin Acil Sorunları (TDAS) isimli kitapçığı okumayla ve arkasından bağlantıyla sonuçlandı. Tercih yapmıştım ve yola koyulmuştum. Çok genç yaşta ve yine gençlerden oluşan bir grupla yapılması gereken işleri yapmaya başlamıştık.

İlker Akman’lardan sonra, Engin Erkiner, Nebil Rahuma, Belma Gürdil (Bombacı Leyla) ve İbrahin Yalçın yaptıkları eylemler nedeniyle  bilincimizi berraklaştırıyordu. Militan duruşları, cezaevinde olmalarına rağmen, onlara önder kadrolarımız olarak bakmamızı sağlıyordu.

Metris Cezaevi’ndeki tutsaklar arasından özel olarak seçilen ve benim de içinde bulunduğum yaklaşık elli kişi ile Temmuz 1983’te açılışını yaptığımız Sağmalcılar Özel Tip Cezaevi 12 bloktan oluşuyordu. Her şeyiyle özel hazırlanmış hücre tipi cezaeviydi. Bu cezaevinde, zorla tek tip elbise (TTE) giydirme, saçları kesme ve ellerimizi kelepçeleyerek tek kişilik hücrelere koyma politikasına karşı, biz de direniş politikası geliştirdik. TTE giymedik, zorla giydirilen elbiseyi çıkarıp attık, mahkemeye bile çıplak olarak gittik.

Özel cezaevine özel seçilmiş insanlar ve özel seçilmiş insanlara özel uygulamalar olunca, özel uygulamalara karşı özel karşı direniş kaçınılmaz oldu. Bu özel uygulamalara boyun eğmemek için, süresiz açlık grevi başlatma kararı aldık. Aldığımız bu kararı İstanbul tüm cezaevleri destekledi. Yaklaşık bir ay süren bu genel bir direniş sayesinde cezaevi idaresi bazı uygulamalardan vaz geçti. Kısmi de olsa bir rahatlama yaşadık.

Sağmalcılar Özel Tip Cezaevi’nin ilk tutuklu ve hükümlülerini Metris’ten seçen yönetim, diğer cezaevlerindeki “seçilmiş” arkadaşları da buraya getirmeye başladı. İbrahim de Sultanahmet’ten operasyon yapılarak ve ağır darbeler alarak bulunduğumuz cezaevine getirildi. Abdullah Meral, M.Fatih Öktülmüş, Bedri Yağan ve Dursun Karataş ile birlikte İbrahim Yalçın da Sağmalcılar Özel Tip Cezaevi’ne geldi. Zamanla bizi tekli hücrelerden alıp üç kişilik hücrelere verdiler. İbrahim yoldaşla ilk defa işte bu üçlü hücrede karşılaştım. Yaklaşık üç aya yakın aynı hücrede birlikte kaldık.

İbrahim’le karşılaşmam ve onunla aynı hücrede olmam beni oldukça mutlu etti. İçime bir sevinç doğmuştu desem abartı olmaz. Gıyabında tanıdığım ve hayranlık duyduğum bir yoldaşım karşımdaydı. İbrahim Yalçın, Engin Erkiner, Nebil Rahuma, Eşber Yağmurdereli, Haydar Yılmaz, Belma Gürdil ve diğer militan önder kadrolar merak ettiğim yoldaşlarımdandı. Bu nedenle onu daha yakından tanımanın verdiği sevinçle her günümüzü derin sohbetlerle geçirmeye başladım. İkimiz de aynı yerde olmaktan oldukça memnunduk.

Sohbetlerimiz ilk günlerde cezaevleri üzerine yoğunlaştı. Sultanahmet’te askerlerle karşılıklı vuruşmalar sonucu İbrahim ağır fiziki darbeler almıştı. Aldığı darbelerin izlerini yavaş yavaş atma çabasındaydı. Sağlam yapılı oluşu aldığı darbelerin etkisini önemli ölçüde azaltıyordu.

İlerleyen günlerde örgütün genel yapısıyla ve geçmişiyle geleceğiyle ilgili uzun sohbetlerimiz oldu. Ben bu sohbetlerden oldukça yararlandım. Bilmediğim birçok şeyi öğrendim. Onun anlatımı ile öncü kadrolarımızı tanımaya çalıştım. İkimizin de Engin Erkiner’e büyük sevgisi vardı. Örgütsel olarak Engin Hoca’nın ayrı düştüğünü bilmemize rağmen bu sevgimiz azalmadı. Ama bir hayıflanma da yok değildi. Defalarca “Engin mutlaka yeniden bizimle olmalı!..” dediğini iyi hatırlıyorum.

En iyi sohbetlerimiz üç kişilik hücre içerisinde attığımız voltalarda oldu. Günlük havalandırmaya çıktığımızda değişik arkadaşlarla birlikte volta atar ve onlarla sohbet ederdik Herkesle sohbet etmek ve dostluk kurmak, İbrahim'in en belirgin özelliğiydi. Arkadaşlarıyla çok iyi anlaşır ve kalıcı dostluklar edinirdi. Herkes tarafından sevilen ve sayılan bir yapıya sahipti.

Üç aylık hücre arkadaşlığımıza çok güzel sohbetler sığdırdık. Güzel olduğu kadar güvenilir bir yoldaşlığın uzun yolculuğunda işte bu kısa beraberliğin çok şey kattığını belirtmek isterim. İbrahim’in tabiriyle “akıllanmaz uslanmaz devrimcileri toplama kampı” olan Sağmalcılar Özel Tip Cezaevinde, toplam 14 cezaevinde kalmış ve oldukça tecrübeli bir yoldaşımla birlikte kalmak benim için çok önemliydi. Ta ki cezaevi yönetimi bizi ayırıp altı kişilik koğuş denilen hücrelere koyuncaya kadar. İbrahim’le mekanımız ayrıldıktan sonra görüşmelerimiz yazışmalarla devam etti.

Sağmalcılar Özel Tip Cezaevi’nde sonuçlandırdığımız açlık grevlerinin üzerinden daha bir yıl geçmeden merkezi Metris olan ama tüm cezaevlerinin desteklediği Nisan 1984 Açlık Grevi başladı. Yaklaşık 35 gün süren süresiz açlık grevinden sonra eylem ölüm orucuna dönüştü ve dört arkadaşın ölümünden sonra , 75. günde bitirildi. Bu zorlu süreci atlattıktan sonra İbrahim Bolu ve arkasından Adapazarı cezaevlerine gönderildi ve 1986 başında tahliye oldu.

Çanakkale Cezaevi’nden 1988’in başında tahliye olduğumda İbrahim’le bağlantı kurma imkânım olmadı. Uzun yılların sancılı gidişatında bağlantı kuramama ve 28 yıl sonra yeniden buluşma!..

Yoldaşlık ilişkilerimiz 2012 sonbaharında Avrupa’daki yoldaşların bir araya geldiği Paris Buluşması’yla yeniden başladı. Buluşma kaynaşma ortamının yaratılmasının öncüsü İbrahim yoldaştı.  

Arkadaşlarını yoldaşlarını sürekli aramak sormak ve onların her türlü sorunuyla ilgilenmek, İbrahim’in önemli özelliklerinden biriydi. Espri düzeyi oldukça yüksekti. Güleryüzlü oluşu arkadaşlarına yoldaşlarına moral veriyordu. Paris’e her geldiğimde “ayrılmaz ikili” diye tabir ettiğim Irfan Dayioğlu ve Nuray Bayındır ile beni karşılaması mutluluk kaynağım oluyordu.

Aramızdan ayrılalı bir yıl oldu ve tüm yoldaşları ölümü ona hiç yakıştıramadı. “Ölüm adın kalleş olsun!..” deyimi en çok İbrahim yoldaş için kullanılmalı. İbo yoldaşımızı ve aramızdan ayrılan diğer yoldaşlarımızı yüreğimizde yaşatmaya devam edeceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Onlar ölmediler, kalbimizde bilincimizde mücadelemizde yaşıyorlar ve yaşamaya devam edeceklerdir.