« Delikanlı bir çocuktu / Saçları kıvırcıktı / Gözleri ışıl ışıl gülerdi / Bıçkındı çalışkandı / Aşıktı sırılsıklam // Ölesiye sevdalı / Kurtuluşa tutkundu / Sözünden asla caymazdı / Sonsuzluğa gittiğinde / Paris’te sürgündü » İbrahim Yalçın

İBRAHİM YALÇIN YOLDAŞIMDI


Cabir Hasan


“Delikanlı bir çocuktu,
Saçları kıvırcıktı,
Gözleri ışıl ışıl gülerdi
Bıçkındı, çalışkandı
Aşıktı sırılsıklam.

Ölesiye sevdalıydı
Kurtuluşa tutkundu,
Sözünden asla caymazdı,
Sonsuzluğa gittiğinde
Paris’te sürgündü.”

( İbrahim Yalçın, Eylül Portreleri )

Paris’e ilk geldiğimde TÖBDER’li bir arkadaşımın beni sınırda karşılaması gerekiyordu, karşılamadı. Arkadaşımla buluştuğumda ‘Beni niye karşılamadın?..’ dedim. “Param yoktu!..” diye söze başladı. Söyledikleri inandırıcı değildi. Korkaktı, benim ret ettiğim eylem büyük etki yapmıştı. Daha sonra, TÖB-DER’linin karaktersizliği ortaya çıkacaktı. İbrahim Yalçın adını ilk kez ondah duydum. İbrahim Yalçın’ı anlatan, çok öven kişiydi.

İbrahim yoldaşımla 1986’da Paris’te tanıştım. Tanıştıktan hemen sonra omuz omuza dayanışma yaparak mücadeleye katıldım.

İlk haberleşmemizde, İsviçre’deki sürgün hayatım sırasında, İbrahim bana telefon etti.“İbrahim kim?..” diye de merak etmiştim. Daha sonra, örgütün Charonton bölgesindeki evinde kendisiyle tanıştım. Adımı söylememle, “Evet, ismini duydum. Suriye’deki tüm yoldaşlarımın dilinde senin Bulgaristan’daki (Sofya) eylemin anlatılıyordu!..” dedi. Buradaki arkadaşları bir araya toplamamız gerektiğini söylediği anda, İbrahim Yalçın’ın ne denli temiz yürekli ve samimi biri olduğunu anladım. Örgütümüz içindeki olumsuzluklardan haberi yok gibi görünüyordu. “Örgüttekileri sen mi toparlayacaksın?..” dedim. Tebessümle “Hep birlikte toparlayacağız yoldaş!..” dedi.

Kendisini yeterince tanımadığımdan, kendi kendime ilerde gerçekleri öğrendiğinde ne yapacağını merak ettim. İbrahim yoldaşım örgüte olan bağlılığını iyi niyetiyle yansıtıyordu. O yüzden, örgütteki yönetici kişilerin olumsuzluklarını dolaylı yollardan anlatmaya çalıştım.

Bu görüşmenin üzerinden bir gün bile geçmeden anlattıklarımın bir kısmını TÖB-DER’li arkadaşa iletmişti. TÖB-DER’li arkadaşım, örgüt içindeki çelişkileri ve Orta Doğu’daki ayrımı biliyordu. Buna rağmen bana hiçbir şey söylemedi, tepki bile göstermedi. Aslında nabza göre şerbet veren bir kişiydi. Böl-yönet taktiğindeki köylü kurnazlığının farkındaydım. Bunları bildiğim için, bu arkadaş ve çevresindekilerle birlikte hareket edemeyeceğimden ilişkimi kopardım ve bağımsız hareket etmeye başladım. İşte bu sıralarda Suriye’den Paris’e Ali Sönmez geldi. Sönmez de benim gibi örgütle tüm bağlarını koparmıştı. Aynı durumdaydık.

Örgütün Mihrac Ural tarafından tasfiye edildiğini, Mihrac’ın faşistlerin bile yapmayacağı şeyleri yapan bir kişi olduğunu söyledi. Tüm olumsuzluklar üzerinde tartışmaya başladık. Yeni geldiği için barınma sorunu olduğundan, birkaç gün benim evimde kaldı. Ardından örgütten ayrılan diğer arkadaşların evinde kalmaya başladı. Örgütten ayrılan tüm yoldaşların fikrini alıp örgüt içindeki olumsuzlukları masaya yatırıyordu.

Ali yoldaşım Almanya’ya yerleşti. Mihrac Ural’ın herkesi suç ortağı yapması, kişisel çelişkiler yaratması, herkesin birbirine karşı düşman olmasını sağlamıştı. Bu konuda da başarılı oldu. Hiç unutmam, Türkiye’den yurtdışına kaçacağım günlerde bir yoldaşım “Mihrac Ural ile karşılaşırsan, ona fazla yaklaşma, arkasını sorma!..” demişti. Bu yoldaşımın uyarısını hiç unutmadım. “Bildiği bir şeyler var ki beni uyarıyor!..” diye düşündüm. Mihrac’ı tanımıyordum. Yine de o arkadaşımın uyarısı nedeniyle ondan uzak durmaya çalıştım.

İbrahim yoldaşımla ilk görüşmelerimde bu uyarılar aklıma geldi.

İbrahim yoldaşıma “Cemal!..” diyorduk. Cemal ile tüm olumsuzlukları tartışıyorduk. Örgütün tasfiyesini durdurmak için örgüt üzerine çöreklenmiş küçük burjuvalardan nasıl kurtulabileceğimiz konusunda fikir alış-verişi yapıyorduk. Örgütten ayrılan tüm yoldaşları toparlamaya çalışıyorduk.

İbrahim yoldaşım, Paris’e yeni gelmesi nedeniyle dil bilmiyordu. Herhangi bir işte çalışmıyordu. Devletin verdiği iltica parasıyla hayatını sürdürmeye çalışıyordu. Tüm bu sıkıntıların içinde örgütten tasfiyelere karşı tavır koydu. Bu devrimci tutum, Mihrac Ural’ı çileden çıkarıyordu.

Öyle ki, İbrahim Türkiye’de bulunun bazı ilişkileri ve bölge sorumlusu kişileri tanıyordu. Bu nedenle, Mihraç Ural ve adamları İbrahim’in örgütü ele geçirabileceğini düşünüyordu. İbrahim ile birlikte hareket etmeye başladık. Özellikle İbrahim’in ilişkide bulunduğu sorumlu iki yoldaşımızın Türkiye’den çıkması için gerekli parayı karşıladık. Zekeriya ve Sinan yoldaşlarımızı yurt dışına çıkarmayı başardık. Ekonomik durumuz sıfırlardaydı. Tek çalışan bendim.

Daha sonra, Haydar Yılmaz yoldaşın Çanakkale Cezaevi’nden kaçtığını duyduk. Uzun bir süre geçmesine rağmen, Haydar yoldaşın durumuyla ilgili hiçbir haber alamadık. Çaresiz bekleyecektik. Umudun sevince ve sevincin kaygıya dönüştüğü günler yaşadık. İbo yoldaş çıktı geldi. Neşeli olduğu zamanlarda yaptığı gibi eliyle midesinin üstünü aşağı yukarı sıvazlaı. “Anladım, yine yemek!..” dedim. Güldü!.. Başını yukarı kaldırdı, gözlerini gözüme dikti. “Haber geldi!..“ dedi. Sarıldık. Yakın bir yerde yemek yemeye karar verdik.

İş yapma zamanıydı. Konuşulacak iş vardı. İbrahim “Haydar’ın güvenli sekilde Türkiye’den çıkarılması için hazırlık yapılması gerekli!..” dedi.

Yoldas için yapılacak her şeye, elimden gelen tüm olanaklarımla katılacağımı söyledim. Arkadaşlar arasında para toplamaya karar verdik. 10.000.- Fransız Frankı verdim ve süreç başladı. Haydar’a bir miktar para iletebildik. Ancak, iletişim zaman zaman kopuyordu. Doğrudan bağlantı kurma seçeneğimiz yoktu.

Kaçaklık halleri zordur. En küçük bir dikkatsizlik, tamir ediledilemeyecek sonuçlara sebep olabilir. Nedenini bilmediğimiz ilişki kopukluklarının uzaması bizi sadece tedirgin etmiyordu. “Ya birsey olur da yakalanırsa!..” diye korkuyorduk. Biliyorduk ki bir aksilik, Mihral Ural ve yandaşlarının işine yarayacamtı. Aslı astarı izzahi olmayan spekülasyonların hedefi olacaktık. Şüphe yok ki yoldaşı bizim yakalattığımızı iddia edecekti. Yoldaşın dost bir örgütün güvencesinde olduğunu ve ilişki üzerinden bize ulaşabileğini biliyorduk ama yine de rahatsızdık. Bu nedenle, nefesimizi tutup yoldaşın bize ulaşmasını bekledik. Haydar yoldaşın bazı aksiliklere rağmen sağ salim Yunanistan’a getirildiğini öğrendik. Bir de teknik birşeyler isteniyordu. Şimdi bize daha yakındı ve güvenliği sağlanmıştı. “Devrimci dayanışma ruhu ve sabır!..“ kazanmıştı. İstediğimiz an gidip görüşebilirdik.

İstenen ihtiyaçlar temin edidi. Haydar’la İbrahim uzun uzun konuştular. Bizim durumumuz ve örgütün durumuna dair bilgiler verildi. Hemen ziyarete geleceğimizi de söyledik. Asla “Bizimle hareket et!..” demedik. “Nasıl olursa olsun, alacağın karara saygımız vardır!..” dedik. “Yüz yüze görüşmeyi en çok da kendisinin arzuladığını, konuşulması gereken her seyin mutlaka konuşması gerekenlerle gerektigi kadar konuşulacağı ve en doğru davranışın seçileceğine dair inancını” ifade etti. Haklıydı, karar vermekte acele etmedi. Tasfiyecilerin gerçek yüzünü ve ne kadar kirlendiklerini kısa zamanda gördü ve kararını verdi. Tasfiyecilerin hevesi ve beklentileri kursaklarında kaldı. Ders olsun!.. 

Bu nedenle, İbrahim’e her akşam iş yerime gelmelerini söyledim. Yanıma müşteri gibi gelen yoldaşlarıma 5 frank para veriyordum. Onlardan sandviç siparişi alıyordum. Kimse görmeden bana 5 frank ödeme yaptıklarında 50 frank ödeme yapılmış gibi para üstü ödüyordum. Ayrıca, çalıştığım yerde hakkıma düşen sandviçi ve bahşişleri yoldaşlarıma veriyordum.

İbrahim yoldaşım, gerçekten de saf ve temiz yürekliydi. Tabi ki, hataları vardı. Hayatta herkesin hatası olur.

İbrahim herkese çok güvenirdi. Güvenilmemesi gereken insanlara bile bir fırsat verirdi. Bu konuda çok yönlü tartışmalarımız oldu. Bazen birbirimizin kalbini kırsak da ortak noktamız çoktu. Amacımız, yoldaşlarımızın bize emanet ettiği Cephe bayrağını dalgalandırmak ve örgütümüze egemen olan ihanet zincirini ortaya çıkarmaktı.

Bu arada anlatmam gereken konu daha var. Mihraç Ural ve adamları, örgütü toparlamamızı engellemek için İbrahim Yalçın ile ilişkimi kesmemi istiyorlardı. İbrahim yoldaşımla kısa sürede bir çok yoldaşımızı bir araya getirmeyi başardık. İşte bu durum Mihraç Ural için tehlike teşkil ediyordu. Sabah beşte işbaşı yapıyordum. Gece bire kadar çalışıyordum. Ehliyetim olmadığı için sabaha kadar sokakta veya kahvede bekliyordum. Sabah ilk trenle eve gidiyordum. Tam iki yıl gece çalıştım, gündüz uyudum.

Mihraç bu durumlardan çok rahatsızdı. Biz yoldaşım İbrahim ile hiçbir engeli tanımadık. Yurtdışında yaşayan yoldaşlarımızla birlikte olmanın sevincini yaşadık. İbrahim yoldaşımın en önemli özelliği, yoldaşlarını bir araya getirmesidir.

1986 yılından yoldaşımın vefatına kadar yanındaydım. Hastalığının son evresinde sevgimizin dostluğumuzun sıcaklığını en derin yaşayanlardanım. Onu son yolculuğuna işte bu duygularla yolladım.