İhsan Sağmen
Hangi yılda tanıştığımı tam olarak unuttum. Fakat, yazdığı ilk yazıları okurken, içten ve yalın yazdığını kavradım. Aynı konuları yazıyorduk. Geçmişin araştırılması ve dökümünün yapılması gerekliliğinden dolayı, uygunluk içinde hareket etmemiz doğaldı.
İleriki aşamada diğer yoldaşlarımızın anlatımları, İbrahim’i doğrulamaya başlayınca, kendisini bayağı merak ettim. Olağandır ki, o da beni merak etmiş. Frankfurt’da bir buluşma gerçekleşti.
Bu buluşmada, Mamak’ta beraber hapis yattığım ve de önceden ismen tanıdığım eski yoldaşlarım da gelince, organize tam değildi, iki günü beraber geçirdik. İbrahim sabaha kadar süren konuşmaları görünce, “Ya yoldaş, ben şuna inandım; bizim birbirimize günlerce anlatacağımız şeyler varmış!..” dedi.
O bir araya gelmede, geçmişle ilgili belge ve bilgi toplama, ihanetin nasıl tezgahlandığını çaprazlama sorgulama konularında yoldaşların samimi olup olmadıklarını gördüm. Hatta, M.A. yoldaşın seksenli yıllarda benim onu nasıl reddettiğimi anlatınca, nasıl bir illegal kuşku içinde olduğumu anladım.
İbrahim Yalçın’ın orada devreye girip, benim olayı anımsamamı olağan görmesi ve karşılıklı tartışmayı bertaraf etmesi hoşuma gitti.
İşte o aşamadan sonra, birbirimize güvenerek yazdık. Aramızda oluşan bu bağ, bizim yirmi yıllık tarihe ışık tutmasını istediğimiz süreci başlattı.
İbrahim bana şiir kitabını verdi. Bende yöresel bir kitabımı hediye ettim. Aramızdaki güven kitaplarla sanki pekişti. Yaptığım çalışmalar için bana belge ve bilgi aktardı. O zaman zarfında, gerek Engin Erkiner ve gerekse de İbrahim Yalçın olağan üstü çalışma sergiledi. Hani derler ya “kafayı yemişçesine” diye işte öyle bir süreç yaşadık.
Ben o zamana kadar çok okuyandım. Bu süreçten sonra çok yazan olmaya başladım. İleriki aşamalarda buluşmalar gerçekleştirdik. Geçmişin nasıl geliştiğini veya geliştirildiğini, sırtlanların nasıl faaliyet gösterdiğini, çeşitli örnekleriyle anlatılardan öğrenmiştim.
Engin, sürekli ve düzenli fikir alışverişinde bulunduğum insan, o da İbrahim konusunu benim gibi düşünüyor ve eksik olan yanlarını da bana söylüyordu.
Yaptığımız çalışma örgütlülük değildi. Fakat, ondanda öte bir birlik ve beraberlikti. İbrahim, benim gözümde özü ve sözü bir insandır.
Beni tanıyan yoldaşlarım ve çevrem bilir, insan tahlil etme ve gelecekte olacakları tahmin etme becerim iyidir. Astronomi ve vücut şehrini tanımaktan kaynaklı tahlil yeteneğim onlarca yıl önceden geliştirdiğim bir hobimdir. Bu tür falcılık hayali biraz da tutkudur ama, davranış olarak uyguladığımda, tahlillerimin doğruluk payı yüksektir. İbrahim’e bunu uyguladığımda, “Yoldaş sen niye önceden bize yardımcı olmadın, şu Lazkiye’nin tombulunu teşhir ederdik!..” dedi. Gülüştük.
Hislerim beni yanıltmadı. İbrahim’e “sigarayı bırak yoldaş, iki önemli rahatsızlık var birini atlatmışsın ancak, önündeki sorunlu ve bunu önemse” dedim. Zannediyorum iki yıl önce idi bu söylediklerim. Hastalık başlayınca inanmak istemedim. Söylediklerim aklıma geldi. Hatta bayan arkadaşlarını sıralamadım. Güldü orayı geç der gibi el işareti yaptı.
Hastanede yatarken ağır günlerinde ben Türkiye’de idim. Göremeyeceğim korkusu oluştu bende, sonra acı haberi aldık. Arkadaşlar filme almışlar. El sallarken ki halini hiç unutamıyorum. Türkiye’den erken döndüm ve hemen gitmek istedim. Engin “artık bilinci kaybolmuş” dedi. O an beynimdeki geçmiş süreç bant gibi gözümün önünden geçti.
Onun gitmesi beni çok etkiledi. İbrahim benim gözümde, azimlilik, dayanıklılık, samimiyet, sözünde durma ve devrimcilik abidesidir.