Engin Erkiner
İbrahim Yalçın ile sosyalist hareket konusunda pek anlaşamazdık. Konuştuğumuzda “tamam” derdi ama yeterince ikna olmadığını anlamak da mümkündü. Sosyalist harekette ya da genel olarak devrimcilerde insanların özellikle 12 Eylül sonrasında kabaca ikiye ayrıldığını, bunlardan bir bölümünün iş yapan insanlardan kalanının ise lümpen-serseri kategorisine giren tiplerden oluştuğunu anlatırdım. Bunu kabul ederdi ve zaten ortalık bu tiplerle doluydu. Bu tiplerin herhangi bir konuda ne düşündüğüne aldırmayacaksın… Ne düşündüğünün önemi yoktur. İşine bakacaksın ve daima performansını yüksek tutacaksın. Belirleyici olan budur. Senin sosyalist harekete katkın nedir? Lümpen-serseri kesimi bunu göremez ve görmesi de gerekmez zaten… Ama görenler vardır ve bunlar şu veya bu düzeyde sorumluluk taşıyan ve iş yapan insanlardır. Hataları olabilir ve sonuçta herkesin eksikleri vardır ama bunlar iş yapan insanlardır.
Yukarda belirttiğim gibi kabul eder görünürdü ama pek de kabul etmediğini hissederdiniz.
Bu site örgütsel tarihimizle ilgili olarak yayına başladığında sosyalist hareketin konumu beni şaşırttı, bazı özellikleri bildiğim halde şaşırttı. Müthiş bir destek gördüm, bu kadarını beklemiyordum. Desteğin bir nedeni insanların Suriye’deki Muhabaratın ajanlık faaliyetini zaten biliyor olmasıydı. Sitedeki yazıların yaptığı konunun ayrıntılarını tamamlamaktı ve arkası da geldi.
Beni şaşırtan ikinci nokta ise, sosyalist hareketin genel durumuyla ilgili bilgimdi. Bazıları ikide bir söyler ya, “Türkiye’de yaşıyorum” diye… Bu tiplerin sosyalist hareket hakkında önemsiz konuların dışında bilgisi bulunmuyor. Bu derecede bilgisiz olduklarını düşünmemiştim. Şu veya bu konuda ortalıkta dolaşan ve sürekli değişen laflar hakkında bilgileri vardı ama bu bilgi değildi. Sosyalist hareketin genel durumu, sorunları, başlıca ilgi alanları, yönelimleri konusunda bilgileri hayli kısıtlıydı.
Biraz düşününce böyle olmasının normal olduğu da görülebilirdi.
Diyelim İstanbul’da yaşayan birisi diyelim İzmir’deki sosyalist hareket hakkında sadece duyumlarla bilgi sahibi olabilirdi, o duyumlar da ne kadar doğruysa artık… İstanbul gibi çok büyük bir kentteki sosyalist hareket hakkında bile yeterince bilgi sahibi olamazdı. Bir sürü küçük konuda konuşabilirdi ama geneli anlayamazdı.
Bu geneli Türkiye’de yaşamaktan başka özelliği bulunmayan bu tiplerden daha iyi anladığımızı söyleyebiliriz. Aktif ya da pasif bu derece desteği beklemiyordum.
Laf yetiştirmek değil performans önemlidir ve sonuçta insanlar buna göre değerlendirilir. Teorik ve pratik performans belirleyicidir.
Anlatacağım örnekten hareketle genelleme yapılabilir.
Sabah erken trenle Brüksel’de televizyon programına gidiyordum, hava soğuk ve karlıydı. Belçika’ya girdikten bir süre sonra tren bir istasyonda durdu. Yoğun kar yağışı vardı ve gidemiyordu. Trendeki birkaç yüz kişi indik, Belçika’dan bir treni bekleyecektik. İnenler arasında iki kişi dikkatimi çekti, bir yerden tanıyordum ama hatırlayamadım. Onlar beni tanıdı. Merhabalaşıp birkaç cümle konuştuktan sonra bir tanesi: “Seninle ilgili olarak bize sürekli dosyalar geliyor. Ne diyorsun?” diye sordu. Lazkiyeli Muhabaratın ulaşabildiği bütün adreslere hakkımda dosyalar gönderdiğini biliyordum. “Ne yazıyorsa doğrudur” dedim. Adam güldü ve “Yok ya, öyle midir?” dedi.
İbrahim ilk yıllarda bu derece rahat değildi, zaman geçtiği ve başarılı olduğumuz oranda kendini daha rahat hissedecekti. Bu sitedeki performansı İbrahim’in dönüşümünde etkili oldu. Artık yazı yazabiliyordu, anılarını anlattığı kitap da yazdı ve ciddi bir gelişme gösterdiğini Paris’teki çevresi de fark etmişti.
Önemli olan budur. İnsanlara laf yetiştirmekle uğraşırsan aylar ve yıllar geçer ama sen olduğun yerde kalırsın. Bunun yerine gelişme yolunu seçeceksin…
Karşımızdaki tipin devrimci hareket hakkında doğru dürüst bilgisi bulunmuyordu, bulunsaydı hemen kaybedeceği baştan belli olan bir alanda mücadeleye girmezdi. Abdullah Öcalan zamanında “Bu devrimci falan değildir, at tüccarıdır” diye boşuna söylememiş.
Bakın aklıma ne geldi?
Yılı tam hatırlamıyorum ama 1990’lı yılların ikinci yarısı olduğunu tahmin ediyorum. Bu sitenin kurulmasına daha yaklaşık yirmi yıl vardı. Brüksel’deki televizyon programındayım. O yıllardaki programlarda henüz Suriye’de olan Öcalan’ın dakikalarca konuşması gibi bir uygulama vardı. Ardından sorular gelir, yorumlar yapılırdı.
Programdan önce haberler vardı. Lazkiyeli Muhabarat bir konuda PKK’yi öven bir açıklama yapmıştı ve bu da haberlerde veriliyordu. Haber “Acilcilerin şefi” diye başlayarak veriliyordu. Önceden ilan edildiği için programa katılacağımı biliyor olsa gerekti ve benim duymam için konuşuyordu.
Güldüm. Herifteki aşağılık kompleksine bak! Kendisini ne olarak gördüğü de çok umurumdaydı zaten…
Sonra da ne olduğunu gördük. Yıllarca örgüt genel sekreteri geçinen bu zat, Reyhanlı katliamındaki rolü ortaya çıkınca “Böyle bir örgüt yirmi yıldır yok” demeye başladı, ardından da bir deyimle eşekten düşmüş karpuza döndü. Bir insan 1982-2008 yılları arasında 26 yıl bir örgütün genel sekreteri geçinir ve ardından da bu kadar hızlı düşer mi? Çeyrek asırlık zamanda insan bir şeyler yapar hiç olmazsa..
Bu belirleme devrimci olanlar için geçerlidir, devrimci görünüyorsanız ama gerçekte ilginiz yoksa, olup olacağı da budur. 26 yıl boyunca kendinizi genel sekreter ilan ettiğiniz o tarihten bir pislik gibi temizlenirsiniz.
Sitenin onuncu yılıyla ilgili olarak yazabileceklerim bu kadar…
Sitede zaten yazılmış olanları tekrarlamayacağım…
Bir konuyu tekrarlamak konusunda ise geri duramayacağım: İbrahim mutlu öldü. Büyük başarıyı görerek öldü. Bu başarı benden çok daha fazla onun için önemliydi.
Ölümüne üzülürken mutlu ölümü için aynısını söyleyemem…