Engin Erkiner
İbrahim ile 1980 yılının Aralık ayının başlarında Adana’da ayrıldık. O
İstanbul’a döndü. Ben ise Suriye’ye gidip bir ay kadar sonra dönecektim. Böyle
anlaşmıştık. Adana ve Antakya’da üç hafta kadar kaldım ve bir kere yakalanma
tehlikesi atlattım.
Suriye’ye geçtiğimin ertesi günü Lazkiye’ye gittik. Noel tatiliydi. Demek
ki Aralık ayının son günleriydi. Birkaç gün sonra televizyonda İstanbul’da
büyük operasyon yapıldığını ve İbrahim’in yakalandığını öğrendim. Daha sonra elimize
geçen gazetelerde de yakalananların fotoğraflarını görecektim.
İbrahim altı yıl kadar hapis yattı, çıkınca Suriye’ye gitti, ardından
Paris’e geldi ve bana “Buluşalım!..” diye haber yolladı.
1987 yılının bahar aylarıydı gibi hatırlıyorum. Paris’e gittim ve buluştuk.
1982 Ağustos’unda örgütten ayrıldığımı tabii ki biliyordu. İlk sözü, “Yardımcı
ol, şu örgütü düzene sokalım!..” oldu.
Ben de “Boşuna uğraşma! Bunlardaki örgüt masa örtüsü gibidir. Masa örtüsü
masayı gizler. Bunlar da pis işlerini örgüt görünümü altında gizliyorlar”
dedim. Ne demek istediğimi anladı. “Örgüt yok” diyordum ve tabii ki inanmadı.
Israr etmedim.
Gerçeği yaşayıp görmesi en iyisiydi.
Gerçeği yaşayıp görmesi en iyisiydi.
Yıllar sonra “Ben örgütü kurtardım sanıyordum, meğer örgüt yokmuş!..”
diyecekti. Gerçek böyleydi. Birtakım sözde örgüt organlarının bulunması, orada
burada birkaç kişinin olması örgüt anlamına gelmezdi.
Ek olarak, “Bunlar siyasi insanlar değil” dediğimi de hatırlıyorum. Siyasi
olmayan insanların yönettiği yapıya örgüt denilmezdi. Tabii ki buna da
inanmadı.
Zamanla kendisi de durumun anlattıklarımdan farklı olmadığını görecekti.
O yıllarda hiç anlaşamadığımız konu Salih idi. Örgütün genel sekreter
yardımcısı olan Salih… İbrahim bu tipi kazanmaya çalışıyordu. Ben de “Sen ne
yapıyorsun? Salih karaktersiz bir kişidir. Söylediği hiçbir söze güvenilmez.
Hiç uğraşma!..” diyordum.
Bir dönem uğraştı. Bir ara birlikte lokanta açacaklarını söyledi. Yine “Ne
yapıyorsun?..” dedim. “Acıyorum buna, çok zavallı” dedi. O sırada İbrahim de
örgütten ayrılmıştı ve Salih denen tip İbrahim hakkında bildiri dağıtmıştı.
Aynısını 1982’de benim için de yapmıştı, hiç aldırmamıştım. Şimdi peşimde
dolaşan, İbrahim’e “bizi barıştır” diyen oydu. Hiç aldırmıyordum. Bu tipler
böyledir!
“Bir savaşa girdik, kazandık. Kaybetseydik içecek su vermezlerdi, bunu
biliyorsun değil mi?..” dediğimde, “Biliyorum ama acıyorum” diyecekti.
Lokanta galiba çalışmadı. İbrahim daha sonra otel gibi bir yer satın
alacaktı. Paris’te eskiden olduğu gibi büyük ev sorunu vardı. İnsanlar kalıyor,
yemek yiyor ve parasını veriyorlardı.
Bir gün İbrahim’in anlatımına göre şöyle bir olay oluyor:
Salih, bir Türk işçisi ve Çinli bir kadın binaya gelip bir masaya
oturuyorlar. Adam ikide bir kadına sarılıp öpüyormuş. “Ohhh Salih Hoca, sayende
karı buldum” deyip bir daha öpüyormuş.
Anlaşılan, Salih kadın pazarlama işine de girmişti. Beklenir yani…
İbrahim dayanamamış ve Salih’e “Hemen buradan gitmezseniz üçünüzü de dövüp
dışarı atacağım” demiş. Bunun üzerine gitmişler.
Salih hakkında düşüncesi değişmişti. “Bir tabak etli kuru fasulye ısmarla,
herkesi satar” diyordu. Doğrusu da buydu yani…
Son günlerinde hastanede yatarken Salih ziyaret etmek için haber göndermiş,
kabul etmemiş. Yerinde bir davranış olmuş…
İbrahim öğrenmeye açık biriydi ve bu özelliği hoşuma giderdi. Hepimizin
eksikleri var. Önemli olan bunları görmek ve tamamlamaya çalışmaktır. Öğrenmeye
açık olmak bu nedenle çok önemlidir…
Bu sitenin ( http://enginerkiner.org ) önemli özelliklerinden bir tanesi,
İbrahim’in bu özelliğini açığa çıkarmasıdır demeyeyim ama geliştirmesine hizmet
etmesidir.