İrfan Dayıoğlu
Bundan 2 yıl önce 13 Nisan 2016 günü İbrahim
Yalçın yoldaşı sonsuzluğa uğurladık. Zaman durmadan akıyor. İki koca yıl geçmiş
ama bizim için sanki zaman donmuş geçmiyor.
Benim tanıdığım İbrahim kalbi temiz, kin
gütmeyen, iyimser, saf, yardımsever, dayanışmacı, sevecen, sözün özü insana
dair ne varsa o özellikleri taşıyan bir yoldaş-kardeşti. Hiçbir şeye olmaz
dediği duyulmamıştır. Olanakları hiç olmasa da kim bir şeye muhtaçsa İbo
ordadır. Yardım organizatörüdür adeta.
Biz dışardan bakanlarca ayrılmaz ikili olarak
görülürdük. Oysa o iyimser ben karamsardım, o hesapsız girerdi işin içine, ben
ise bütün olasılıkları hesaplamadan bir işin içine girmezdim. Belki de bu zıt
özelliklerimiz birbirimizin eksiklerini tamamlıyordu.
İbrahim’i anlatmak o kadar kolay değil. O
yıllarca zindanlarda baş eğmez bir mücadele yürütmesine karşın yoldaş
bildiklerince sırtından hançerlendi. O tüm samimiyeti ile başına gelenleri
örgüt zannettiği yapıya anlatmasına, onlarca yoldaşının zindanlara düşmesini
önlemesine karşın onun samimiyeti kendisine karşı bir silah olarak kullanıldı.
Çünkü örgütün başına çöreklenmiş, devrim diye bir sorunları olmayan birkaç hain
İbo’nun kurdukları tezgâhı başlarına yıkacağını görmüş ve örgütün yeniden
toparlanmasını sağlayacağını görerek, hain girişimlerle tasfiyeyi tamamlamak
için harekete geçmişlerdi.
Ancak İbrahim yoldaş sayesinde tasfiyecilerin
oyunları bozulmuş ve onlarca yoldaş bir şebekeye dönüşmüş sözde örgütü terk
ederek, tasfiyecilerin kendilerini tasfiye etmiş ve şebekenin başı yapayalnız
bırakılmıştı.
Güneş balçıkla sıvanamamıştı. İbrahim hem
yoldaşlarınca, hem de onu tanıyan tüm devrimcilerce kucaklanmıştı. Ona
saldıranlar bir şeye muvaffak olamamışlar tarihin çöp sepetine süpürülmüşlerdi.
Onlar saldırdıkça İbrahim yoldaşlarınca daha çok sahiplenilmişti. Birçok
yoldaşım gibi ben de İbrahim ile birlikte böylesi bir devrimci görev yapmanın
onurunu yaşıyorum.
Biz yoldaşları olarak İbo’yu unutmayacağız. Onun
hayallerini bir bir hayata geçirmenin bahtiyarlığını yaşıyoruz. İbrahim her
zaman sevdikleri için, halkı için, ezilen tüm halklar için mücadele etti. Bir
lokma bir hırka felsefesine bağlı kalarak ekmeğini son lokmasına kadar
yoldaşlarıyla, devrimcilerle paylaştı.
Hiçbir zaman mücadele içinde yaşadıklarını
unutmadı ve her anını zalimlerden nasıl hesap sorabilirim? Sorusuna cevap
aramakla geçirdi.
Zindan direnişçileri içinde önder konumuyla
tanınan İbrahim yoldaş zindan yaşamını anlattığı Ey Hayat kitabında şöyle
tanımlıyor:
“Aylarca
değil, yıllarca ziyaretçimle görüştürülmedim. Hapiste bile yeniden sorgulanmak
üzere siyasi şubeye götürüldüm. Yıllarca televizyon seyretmedim, radyo
dinlemedim, gazete okuyamadım. Yediğim dayaklar sonucu, günlerce hücremde
baygın yattığım zamanlar oldu.
Çayıma
işediler hapiste, yemeklerime tükürdüler. Tam on kez, firar girişiminde
bulundum, tünel kazdım, duvar deldim, yakalandım. Saatlerce falakaya çekildim.
Aylarca kulaklarımdan kan geldi, duyu organlarımı yitirdim. Haftalarca
kulaklarım duymadı. Ellerimle kaşık tutamaz, yemeğimi yiyemez hale geldiğim
anlar oldu. Haftalarca yürüyemedim.” (İbrahim Yalçın, Ey
Hayat (s.111)
İbrahim yardımseverlik ile özdeşleşmiş bir
kişilikti. Tanısın tanımasın, bir insanın yardıma muhtaç olduğunu gördüğünde
veya duyduğunda hemen yardım kampanyası başlatırdı. Bugüne kadar gerek ülkede
gerek yurt dışında İbrahim yoldaşın öncülüğünde ihtiyacı olan onlarca kişiye
yardım ulaştırılmıştır.
Mızrap Ağa’nın oğlu İbo, babasından gördüğünü
uygulamaya çalışırdı. Sofrası hep kurulu ve herkese açıktı. Elinde ne varsa
hesapsız paylaşırdı. Kendisi her şeyini paylaştığı gibi yoldaşlarının aynı
anlayışta olması için mücadele ederdi.
İbo hayat doluydu. Gelen misafirlerini
gezdirmekte üstüne yoktu. Fransa’yı karış karış tanırdı. Paris’in gezilecek,
görülmesi gereken yerleri ondan sorulurdu. Biz de Paris’te yaşamamıza rağmen
diyebilirim ki, Paris’i İbo’dan öğrendik. Yıllarca bizi gezdirdi. Paris’le
yetinmedik, Avrupa’nın değişik ülkelerini de birlikte ziyaret ettik.
İbo yeri doldurulamayacak ender insanlardan
biriydi. Elbette hepimiz gibi zaafları da vardı. Hataları da olmuştu. Bunlar
insana özgü özelliklerdir zaten. İnsan asla mükemmel bir varlık değildir. Olur
diyenler yalan söylüyor. İnsanı insan yapan sevapları ve hatalarıdır aynı
zamanda.
İbrahim yoldaşımla 2009 yılından 2016 yılına
kadar hemen her gün birlikte olduk. Evimizin bir bireyi olmuştu. Yediğimiz
içtiğimiz ayrı gitmezdi. Beni kızdırmaktan zevk alırdı. O gitti gideli artık
kızamıyorum bile. Bir yanım eksik şimdi. Her gün görüşmemize rağmen çoğu zaman
akşamları da telefonla görüşürdük. Her zaman aklı eski yoldaşları nasıl bir
araya getirebiliriz? Sorusuyla meşguldü.
Buluşturmak için birçok girişim yaptı. Birçok
yoldaşı buluşturdu da. Onu kaybettiğimiz gün bir araya gelen onlarca yoldaşı
onun bir istemini hayata geçirmek için TDAS
Platformu ’nun kuruluşunu ilan ettiler.
İbo’nun ölümünden iki yıl sonra, geride kalan
yoldaşları, devrimci mücadele içinde bir özne olabilmek yolunda epey mesafe kat
ettiler. Ben de her yoldaşım gibi bu yolda üzerime düşeni yapmaya çalışarak
İbo’nun hayallerine cevap olmaya çalışıyorum.
İbrahim yoldaşta adeta “şeytan tüyü” vardı.
Gittiğimiz, ziyaret ettiğimiz hemen her yerde hep İbo ilgi odağı olurdu. Hep
güler yüzlüydü. İnsanlara yardım etmeyi kendine baş görev edinmişti adeta.
Siyasi olduğu kadar sosyal bir insandı. Devrimci olduğu kadar da demokrattı. Ne
yönetmeyi, ne de yönetilmeyi sevmezdi.
En son hastaneye girmeden önce Cabir’in evinde
Bora ile bir belgesel için çekim yapmak üzere toplandık. Kendisi tüm gücünü
toplayarak kamera karşısında iki saat konuştu. Tüm söyleyeceklerini
söyleyemeden bir başka güne erteledi. Çok yorgundu. Biz ise bir daha konuşamaz
belki diyerek ona her şeyi anlattırmaya çalıştık, ancak bunu başaramadık.
O oradan ayrıldıktan iki gün sonra ağrıları daha
da artmış bir şekilde, her yıl Bora Balcı ve Yılmaz Demiralp’in organizesi ile
gelen Tiyatro oyununu seyretmek ve gelen arkadaşları ziyaret için tiyatro
salonuna geldi. Zaten Tiyatrocu arkadaşların Fransa’daki turnesine de katılmış
ve çok yorulmuştu. Biz hemen kendisini
geri eve gönderdik ve ikinci günü hastaneye kaldırıldı.
İbo bilindiği gibi üç haftaya yakın hastanede
kaldı ve 13 Nisan 2016 tarihinde fiziken aramızdan ayrıldı. Son güne kadar
yoldaşları her gün başında bulundular. Ağrılarının dayanılmazlığından dolayı
uyutulduğu 13 Nisan günü saat 14.30’da İbo artık sonsuzluğa yolcu olmuştu. Ben bir yoldaşımı, kardeşimi kaybetmiştim.
Artık bir yanım eksikti. İbo ben babamı kaybettiğimde, kardeşimi kaybettiğim de
hep yanımda oldu.
2010 yılının 2 Eylül’ünde kaybettiğimiz Mehmet
Koç’un yıllar süren hastalık sürecinde İbo yoldaş Koç’un hep yanında olmuştu.
Bizler de esas olarak Koç’un hastalığı ile birlikte yeniden bir daha yan yana
gelmiştik. Yine 2012 sonunda yakalandığım prostat kanseri hastalığımın tedavisi
boyunca hep yanımdaydı. Hastanelere beni getirip götüren oydu. Ben de onun bir
yıl süren hastalığı boyunca hemen her gün Eşim-yoldaşım Nuray, kızım Nursel ve
Cabir yoldaşla onun yanında olduk.
İbo ömrünün son günlerine kadar siyasetin içinde
oldu. Ülkede ve dünyada yaşanan gelişmelere ilgi duydu. Bu konuda İbo’nun en
son yazısı Ocak 2016 tarihini taşıyor,
http://enginerkiner.org sitesinde
yayınlanan yazı “Bugün kaç ‘terörist’ etkisiz hale getirdiniz?..” başlığıyla
yazılmış.
Yazının özeti şu: “Yeni bir yıla girdik. Bir yanımız yangın yeri, öbür yanımız zil, şal
ve gül misali...
Bir yanımız
soğuktan tir tir titriyor, yarı çıplak göç ediyor. Dirhem dirhem ölüyor, göz
göre göre öldürülüyor. Roketatarlar, tanklar ve toplarla parça parça edilerek
öldürülüyor…
Bir
yanımız çürümüş, irin damlıyor bir yanımızda... Öbür yanımız, ‘Şanlı’ ordumuzun
ve ‘kahraman’ polislerimizin katlettiği ‘terörist’’in çetelesini tutuyor. Sur’da 20, Van’da 12, Hakkarı’de 4, Silopi’de
bilmem kaç ‘terörist’in etkisiz hale
getirildiğini kamuoyunun bilgisine sunuyorlar.
Doğu
Perinçek’in Tv kanalı Ulusal’cı sosyal faşist’ler ‘öldürüldü’ derken, yandaşlar ‘etkisiz hale getirildi’ demeyi
tercih ediyor…
İşgal
ordusu görünümündeler. On binlerce, asker, polis ve para-militer güçle,
aylardır giremedikleri bir ilçede, iki sokak ilerledik diye ‘Allahu-ekber’
nidaları atıyor, kahramanlık marşları okuyarak duvarlara ‘Biz geldik, Türk’ün
gücünü göreceksiniz’ diye slogan yazıyorlar. . .
Aydınlık
yüzlü Kadınlarımız isyan ederken, karanlık yüzlü ‘avrat’lar biat ediyor. ‘Çok
eşlilik yasal olsun’ diyen Kara yüzlü ‘avrat’lar gazetetelerde köşe ‘yazar’lığı
yapıyor.”
İbo’yu kaybedeli iki yıl oldu, yüzlerce kez rüyalarımda dolaştı, hâlâ da
geliyor geceleri rüyalarıma. Unutmak mümkün değil. Bir yanım hep eksik kalıyor.
Bir nebze teselli oluyorsak ideallerini yaşatma azmimizdendir.